Zor araladığı gözlerini kısık açtı. Kıpkırmızı kan çanağı gibiydi. Hocam, kaç gündür rüyamda meyve bahçeleri görüyorum.
Yemyeşil bir bahçedeyim, enfes kokular ve rengarenk çiçekler, hocam cennet mi orası? Bir ses, bana Gönül’de gelecek, dedi.
Gözyaşlarımı belli etmemeye çalışarak, Celȃl tertemiz yüreğin var, evet sen cenneti gördün, dedim. Gülümsedi. Hocam sen elimi tuttun sıcaktı dimi, o an bişey hatırladım, dedi.
Ne hatırladın Celȃl? , dedim. Hocam sana Türk Sanat Müziği CD’si yapmıştım ya, orada da vardı, bir şarkının hikayesini hatırladım, dedi.
Gerçekten yaptığı CD’leri arabada dinleyerek bize sanat müziğini sevdirmişti. Hangi şarkı Celȃl, dedim. Avuçlarımda hala sıcaklığın var, isimli şarkı hocam, dedi.
Önceden, besteci bu şarkıyı ayrıldığı sevgilisine yapmış sanıyordum hocam, dedi. Doğru, öyle değil mi? , dedim. Hayır hocam diyerek anlattı.
Hocam bu şarkının güfte ve bestesi Yusuf Nalkesen’e ait. Besteci çok sevdiği biricik kızını Lösemi’den kaybeder. Bu besteyi ölümünün ardından kızı için yapar.
Neden, elimi tuttuğunda bu şarkıyı hatırladım hocam, dediğini şimdi anladım.
Celȃl vuslat yok daha, iyileşeceksin, kitabın basılacak, okulda imza günü yapacağız, kitabını öğrencilere imzalayacaksın, tamam mı, kendini bırakma, dedim.
Gözü daldı sonra hocam dün öğleden sonra bir numara aradı. Açtım ve alo deyince ses tonundan tanıdım. Gönül aradı, helalleştik hocam, dedi.
Celȃl neler konuştunuz, dedim. Konuşurken boğazı kuruduğu için şişeyi ağzına dayayıp su içirmemi istedi, içirdim sonra anlatmaya başladı.
Anlattıklarını karşılıklı diyalog olarak aşağıda yazıyorum:
Gönül: Alo?
Celȃl: Gönül?
G: Evet Celȃl ben Gönül
Celȃl ağlamaya başlamış ve:
C: Gönül Seni sevmekten hiç vazgeçmedim. Seni biran olsun unutmadım.
G: Celȃl ben senden başkasını sevmedim, inan bana. Sen, ilk ve son aşkımsın.
C: Beni neden bıraktın o zaman?
G: Celȃl ne dersen haklısın. Ama dinle.
C: Evet
G: Celȃl seni bıraktığımda ben lise sondaydım. Ve senin yürüşündeki dengesizlik seni her görüşümde artıyordu. İlerisini düşününce korkuyordum.
G: Seni kırmaktan korktuğum için birtürlü söyleyemeye cesaret edemedim. Gelecekten korktuğum için seni terkettim. Çünkü o zaman çocuk sayılırdım, normal düşünemiyordum.
G: Ama o mektubu ağlayarak yazdım çünkü hayatta senden başkasına aşık olmadım inan. Şimdiki aklım olsa tekerlekli sandalyede de olsan, seni asla bırakmazdım, sana bakardım.
C: Kırdın ama Gönül, o mektuptan sonra sigaraya başladım. Büyük üzüntü yaşadım. Hastalandım, şimdi tekerlekli sandalyedeyim.
G: Celȃl ben çok üzgünüm…
C: Üzülme, benim kaderimde sayende ilahi aşka ulaşmak varmış. Ama birara depresyona girdim. Hastaneye yattım. Sayende hayata tutundum. Hastanede tek tesellim gözlerini düşünmekti, hiç aklımdan çıkmadı, baktığım heryerde sen vardın Gönül, gözlerin vardı…
C: Sen benim moral kaynağımdın… Duydum hayalini gerçekleştirmişsin. Öğretmen olmuşsun ve evlenmişsin.
G: Merak ettiysen söyleyeyim, babamı kaybettikten sonra benimle gerçekten ilgilenip teselli veren üniversiteden arkadaşım Galip’ti. Onunla o yüzden evlendim, şimdi iki oğlumuz var.
C: Senden başkasını sevmedim demişti. Galip’i sevmedin mi?
G: O çok iyi biri, seviyorum ama aşık değilim. Evlendim çünkü iyi biriydi ama aynı zamanda sana benziyordu.
C: Gönül ölüyorum. Kan kanseriyim. Seninle yaşadığım o birkaç gün kısa ömrümün en güzel günleriydi. Mahşerde rahat etmeni istiyorum, sana hakkımı helal ediyorum. Beni unutma…
G: (ağlayarak) Aygül’üm de kan kanserinden yedi sene önce ölmüştü. Biliyorum çektiğin sıkıntılarını… Sana çok dua edeceğim.
C: Aygül kim Gönül?
G: Kızım. İlk çocuğum.
C: Allah sabır versin Gönül, inşallah cennette kavuşacaksınız. Gönül, namaz kılıyor musun, Seher vakti Rabbimize el açıp içini döküp ağlıyor musun, çok duygusaldın…
G: Amin, Evet, Aygül öldükten sonra başladım, yedi yıldır kılıyorum Celȃl.
C: Gönül sana olan aşkım, artık ilahi aşka döndü. Önceden dostlarımla sohbet ederken sözü hep sana getirirdim, senden bahsederdim.
Şimdi herkese Allah’ı ve Efendimizi SAV anlatmak için kitap yazıyorum. Konuşmalarımda ve yazdığım kitapta, bu ilahi aşkla sözü, hep Onlar’a getirdim. Yani Sohbet-i Canan’a bağladım.
Şu an sağlıklı olsam ve sen de bekar olsan, herzaman birlikte cemaat olup namaz kılmak ve yurdumuzun gençleri namazla buluşup huzur bulsun diye beraber koşturmak isterdim, …
… Yani, sevdiğimle beraber dinimize hizmet edeyim diye seninle evlenmek isterdim.
Bir bahar yağmuru altında ıslanarak beraber elele yürümek hayalim vardı hep…
G: Celȃl ben şimdi Edirne’deyim. (burnunu çekip ağlayarak) inşallah yaza kadar bekle, sakın ölme. Ankara’ya gelince seni dünya gözüyle göreyim. Senin yaşadığını bildiğim için dünyanın anlamı var benim için…
C: Hemşire kan almaya geldi Gönül, kapatmalıyım. Hakkını helal et.
G: Sonuna kadar helal olsun Celȃl, nolur affet beni.
C: Affetmek Allah’a mahsus. Hakkım varsa helal olsun. Allah her iki dünyada da yüzünü güldürsün, mesut etsin, her namazımda duamdasın Gönül…
 |
Ona çok benzeyen BraveHeart [Cesur Yürek] filmindeki başrol oyuncusu Catherine McCormack |
***
Celȃl’e söylemedim ama Gönül’den aramasını ben rica ettim.
Celȃl’le beraber -akülü sandalyesiyle- mahalleyi gezerken gösterdiği, kızın akrabaları olan siteye gidip soruşturdum ve Gönül’ün numarasını öğrendim…
Hemşireler odadan artık çıkmamı istediler. Celȃl’i bu son görüşüm oldu.
Eve dönerken CD’den o şarkıyı açtım. Sözlerini dikkatli dinleyince gözlerim yaşlarla doldu.
Avuçlarımda hala sıcaklığın var
Avuçlarımda hala sıcaklığın var, Sıcaklığın sıcaklığın var inan
Unuttum dese dilim, Yalan yalan yalan vallahi yalan, Billahi yalan
Hasretindir içimde hep alev, hep alev, hep alev alev yanan
Unuttum dese dilim, Yalan yalan yalan vallahi yalan, Billahi yalan
Beste: Yusuf Nalkesen
Güfte: Yusuf Nalkesen
Makam: Kürdîli Hicazkâr
Büyük bestekar Yusuf Nalkesen (1923-2003) bu şarkıyı 1982'de bir şubat akşamı lösemiden hastanede vefat eden kızı İnci için yapmıştır.
Son anlarında yatağında ateşler içinde yatarken sürekli kapıya bakıyormuş. Bir ara biraz doğrulur gibi olmuş, anne geldiler, hakkını helal et, babama selam söyle, demiş.
Celȃl, 23 Aralık 2015’te hastane odasında son nefesini vermiş.
İsa abi ve Nuriye ablayı yalnız bırakmamak için onların arabasıyla Ereğli’ye gittik. Zira Celȃl dedesiyle aynı mezarlığa gömülmeyi vasiyet etmişti.
Cenaze namazı, Celȃl’in akülü arabayla Cuma namazlarına gittiği Ulu camide kılındı. Cenaze namazını, Celȃl’i çok seven Ereğli müftüsü Yusuf Eseroğlu hoca kıldırdı.
İsa abi, ben şimdi napacam hocam, ben Celȃl’siz vakit geçiremem, boş yatağını görüp hep ağlarım hocam, diye boynuma sarılıp sarsıla sarsıla ağladı.
Celȃl günahsız bir genç, hayatı boyunca hep iyilik yaptı, emekli oldu, insanlara faydalı olayım diyerek yazılar yazdı, en son kitap yazdı.
Hatta ölümden sonra bile iyilik yaptı. Diyalize giren iki hastaya böbrekleri nakledildi. Diğer organlarının akıbetini henüz bilmiyordum.
İsa abi, için rahat olsun, o şimdi cennet bahçesinde koşuyor, dedim.
Okuldan üç gün izin almıştım. İsa abiye, sizin iki çocuğunuz, dört torununuz var.
O şimdi cennette mutlu, metin olun, dedim.
İznim bitti, müsade isteyerek otobüsle Ankara’ya döndük.
İnsan dünyada misafirdir diyor şarkılar....
İnsan dünyada misafir ama aynı zamanda dünya da insanda misafir...!
Biri hoşnut oldukça diğeri de hoşnut olacak ama insan fıtratında doyumsuzluk var...!
Dünya ile ahiret ise birbirine kuma'dır diyor Hz. Muhyiddin İbn-i Arabi; ikisini birden aynı anda hoşnut kılamazsın. Birinin hoşnutluğu diğerinin mutsuzluğudur..!
Kısaca misafirlik çok zor....! İçin razı olduğuna dış itirazda, dışın razı olduğuna da iç...!
Daha ötesine ise kelime yetmez, anlam sonsuz, kabuk dar....!
Bana olduğun gibi görün diyorsun...! Olduğum gibi görünürsem ne sen kalırsın ne de ben..! Diyor Hz. Mevlana ve devam ediyor;
"Dost kulağımızdan tuttu da çeşmeye kadar götürdü bizi. Ağzını burada yıka da halktan gizlenmiş şeyleri konuşma dedi.
Ersal Özkan
Bir bakmışsın elinden tutuvermişiz eskimiş hayatların
Gazoz kapakları ile doldurmuşuz ceplerimizi
Ninem çıkıp gelirken kurutmalıkların arasından
Rengârenk bilyeler süslemiş yine düşlerimizi
Uçurtmalarımız gökyüzüne süzülü vermiş tellerin arasından
Hiç büyümemiş hep çocuk kalmışız, kötü adamlar henüz vurmamış kırmızı bisiklet hayalimizi
Sen ve ben, bir çocukluk yapıp; kaybolan yıllarımızı geri almışız zamandan
***
Bir bakmışsın bahçe duvarında yürüyüp
Kaysı ağacından bakmışız sevgilinin penceresine
Yazlık sinemada çekirdek çitlerken
Zamanın en yorgun vaktinde değmişiz sevgilinin ellerine
Yelkovan borçlarını isterken akrepten
Kopan takvim yapraklarını yeniden yapıştırmışız yerine
Zaman içinde bir zaman, çocuk olmuşuz hem de en küçüğünden
Sen ve ben bir çocukluk yapıp zamanı asıp mandalla bahçedeki ipe
Hesap sormuşuz ayrı geçen günlerden
***
Bir bakmışsın çatı katından indirmişiz eski çeyiz sandıklarını
Naftalin kokusu yayılırken tahta merdivenlere
Henüz güve yememiş düşlerle doldurmuşuz tel dolapları
Dedem çıkıp gelirken şadırvan yalnızlığından
Elma şekerinin doyumsuz lezzeti sarıvermiş dudaklarımızı
Sen ve ben bir çocukluk yapıp; kaybolan yıllarımızı geri almışız zamandan
***
Bir bakmışsın atlıkarıncada ellerimize yapışmış pamuk helva
Dönme dolabın etrafında dönüyor dünya
Dönüyor topaç
Dönüyoruz biz
Kan ter için de susamışız, ne güzel mahalle çeşmesinden su içmek kana kana
***
Bir bakmışsın, bir varmış bir yokmuş
Annemin masallarında dalıyoruz erken uykulara yarı tok yarı aç
Melankoli gecelerde heyulaları çağırıyoruz soğuk odalara
Ne kadar çok korkarsak, ne kadar çok üşürsek, bir o kadar sarılıyoruz
Nefeslerimiz değiyor üşüyen, korkan yanlarımıza
Bir delilik yapıp yeniden tırmanıyoruz
Komşu bahçesinin duvarına
Tırmanıyoruz horozlu saatlerin, radyonun, denizkızı desenli halıların…
süslediği duvarlara
Senin anlayacağın bir duvarın gölgesinde, göz açıp kapayınca kadar gelip geçiyor ömür denilen
Gölge oyunu misali gelip geçen çocukluğumuzu çalıyoruz
Tüm zilleri çalıp arkamıza bile bakmadan kaçarken!
Tüm yorgunluğumuza inat uyanıyoruz sobası tüten evlerde
Kuzine sobada kızarmış ekmekler, çay kokusu ile tütsülenirken
Mutluluğu yiyoruz peynir ekmekle
Zaman içinde bir zaman, çocuk olmuşuz hem de en küçüğünden
Sen ve ben bir çocukluk yapıp zamanı gül diye ekmişiz yağ tenekelerine
Cam kenarında açarken hüzün gülleri, hesap sormuşuz sararmış sayfalarda kuruyan güllerden
Hesap sormuşuz, gül misali solup giden bir ömürden…
***
Bir bakmışsın miadı dolmuş bir ömrü,
Yeniden doldurmuşuz mahalle çeşmesinden
Kırık testiden sızarken yetim çocukların ömrü
Tahtadan atlarımızla koşmuşuz göçmen kuşların peşinden
Leylekler yuva yaparken bacalarımıza
En güzel uykulara dalmışız, hasırlı çatılarda
Çiğ düşmüş topraklarda çelik çomak oynarken
Çiğ olup yere düşen ne varsa çiğnemeden öpüp koymuşuz başımıza
Aşktan önce nasırlı ellerimize aş sancısı düşerken
İzdivaca parmağımızı uzatmışız hatırlı bakışlarda…
Ersal Özkan
Bir hafta sonra Ereğli’den, İsa abiden bir telefon geldi. Efkan hocam, Ankara’da bizim eski mahalleden Alper diye bir çocuk vardı, Celȃl’le akran. Dün Celȃl’in cep telefonunu aradı.
Celȃl’in geçen hafta vefat ettiğini haber verdim, çok şaşırdı. Celȃl’in sevdiği bir kız vardı biliyor musunuz, dedi. Evet Alper biliyorum, Gönül, dedim.
İsa amca, Gönül bizim akrabamızdı. Ben şimdi mezarlıktan geliyorum. Gönül dün kalp krizinden öldü, dedi. Efkan hocam bunu size haber vereyim diye aradım, dedi İsa abi…
Çocuklar yattıktan sonra bu kitabın word dosyasını açtım. Haftasonu olduğu için gece bilgisayardan okudum, ağladım. Saatler hızla geçti, ezan okundu.
Sabah namazını kıldım, yatağa uzandım, hemen uyumuşum.
Rüyamda Celȃl’i gördüm. Yemyeşil bir parkta bir kızla elele geziyorlardı. Hafiften yağmur çiseliyordu. Beni görünce yanıma geldiler.
Bak hocam yürüyebiliyorum, bu kız Gönül, çok mutluyum hocam, dedi ve uzaklaştılar.
Parkın sonu denizdi. Denizin kenarında bir banka oturdular ve elele sohbete başladılar. Müziği duyabiliyordum. Evet yıllar önce Celȃl’in bahsettiği sanat müziği şarkısıydı bu.
Uyandığımda şarkı hala kulaklarımdaydı.
Yıllar önce Celȃl, hocam bu şarkının bestecisi Ereğli’li bestekar Mustafa Seyran. Benim doğduğum yıl 1973’te bir trafik kazasından ölmüş, mezarı Ereğli’de, demişti.
Hocam, Mustafa Seyran bu şarkının sözlerini kimin için ve neleri düşünerek yazdı bilemiyorum ama dinlediğim en harika şarkı, belki beşyüz kez dinledim ama bıkmadım, demişti.
Elbet bir gün buluşacağız
Elbet bir gün buluşacağız
Bu böyle yarım kalmayacak
İkimizin de saçları ak
Öyle durup bakışacağız
Belki bir deniz kenarında
El ele maziyi konuşacağız
Benim içimde yanan ateş var
Sevgilim ne zaman kavuşacağız.
Beste: Mustafa Seyran
Güfte: Mustafa Seyran
Makam: Muhayyer Kürdî
***
Celal’in hayatından resimlerle Ahmet Özhan – Elbet birgün buluşacağız:
…SON…
Kitabın Yayınını Bitirdik Elhamdülillah
80 milyona yaklaşan canım Türkiye’mizde, 8 milyondan fazla engelli insan vardır. Hergün karşılaştığımız, çoğu zaman görmezden geldiğimiz içimizdeki ötekilerdir onlar…
Fakiriniz de yirmi yaşına kadar engellileri görmezden gelir geçerdi.
Bu kitapta nasıl engelli oldum, neler yaşadım, duygularım ve hayata bakışım nasıl değişti, anlatmaya çalıştık.
Ayrıca aşkla geçen lise ve üniversite yıllarındaki saf duygularımızı paylaştık ve sonunda tabi o aşk, ilahi aşka ulaşmamıza nasıl vesile oldu, kısaca hayat öykümüzü anlattık.
İlahi aşk aracının yakıtı olan namazdan ve gözyaşından da bahsettik kitapta…
Bu kitabı, hem engelli hem de sağlıklı okuyucuların, imanlarının artmasına vesile olmak, ve inşallah kalbinde sevgi ve merhamet olup gerçeği arayanlara bir ışık olması için, Allah’ın izni ve yardımıyla yazdık.
Kitabı tamamen gerçek olay ve düşüncelerle o saf aşk etrafında düzenledik.
İnşallah beğendiniz ve bu okuduklarınız ile hayata Celalin Penceresinden baktınız.
Acaba yıllardır uğraştığımız bu kitabın size olumlu etkileri oldu mu, geri dönüşleri merak ediyoruz. Tabi belki beğenmediğiniz kısımlar da olmuştur.
Sizden aşağıdaki örnekler gibi kısa da olsa bir yorum bekleriz:
* Hayata karamsar bakan birisiydim, meğer ne çok şeylere sahipmişim.
* Ben inancı zayıf, şüpheleri olan birisiydim. Neleri araştırmam gerek öğrendim.
* Kuran’ı hep merak ederdim, hiç okumadım. Sayenizde Kuran meali okuyorum.
* Apartmanımızda engelli komşuma hediye aldım gittim, sohbet ettik, çok sevindi.
* Her adım attığımda Allah’a şükredeceğim, meğer yürüyebilmek ne değerliymiş.
* Dizilerdeki aşk veya magazin programlarındaki gerçek aşk değilmiş anladım.
* Kitaptan gerçek dostluğu, vefayı, sevgiyi, aşkı öğrendim.
* Komşulara selam vermeye başladım, muhabbet başladı, iyi insanlarmış.
* Namazlarımı aksatıyordum, artık hep kılacağım.
* Bir müslümanın olmazsa olmaz özelliği, merhametli ve güzel ahlaklı olmasıymış.
* Film ve dizilere bakarken müstehcen sahnelerde artık kanalı değiştiriyorum.
* Sigarayı bırakmayı iyice düşünmeye başladım, inşallah Allah nasip eder.
* Artık hep olumlu düşüneceğim. Negatif düşüncelerle kendimi hasta ediyorum.
* Hastalık bir nimetmiş, artık Allah hastalık verdiğinde hep şükredip dua edeceğim.
* Anne babamı hiç üzmeyeceğim, her gün arayacağım ve sık sık ziyaret edeceğim.
* Her engelli Allah’ın özel kuludur, gördüğüm heryerde güleryüzle sohbet edeceğim.
* Başıma gelen herşeye bu da geçer diyorum, sabrediyorum.
* Günahlara tövbe ettim, artık ümitsiz değilim. Katil Vahşi, Hz. Vahşi olduysa…
* Kimsenin umudunu kırmıyorum artık, kaderin sahibine teslim oldum.
* Empati ne demek ve empati yaparak düşünmenin önemini öğrendim.
* Ben engelliyim, namaz kılmaya başlamak için önceden iyileşmeyi beklerdim. Teyemmüm abdestiyle oturduğum yerde de kılabileceğimi hatırlattınız, teşekkürler…